17 Mart 2010 Çarşamba


ben en çok ateşin çiçeklerini sevdim
bilinmeyen ülkenin sahipsiz,yalınayak çocukları topladı
onları karanlıkta
sonra soysuz ilan edildiler soylu soysuzlarca

ergenlik sancıları-3


sarı,yeşil,beyaz,siyah,mavi
hangi renk senin gözlüklerin çocuk?
görebiliyor musun gördüklerimi?
boyalı bedenler yığılmış her yere
keskin et kokusu
sızıyor mu damarlarına kılcal kılcal
ben miyim kör?
susma çocuk!
kırdım gözlükleri ben
hiç sevemedim ki...
sen bilirsin çocuk
zaman babanın bacak arasına sıkışmış ömürlerimizde
saklı cam kürelerimiz ceplerimizde
kır onları,al avucunun içine
bırak kanasın ellerin
korkma saftır kanın
sen gör yeter ki bir kere aynada
ellerinle kana buladığın yüzünü...

ergenlik sancıları-2


soysuzluğundan tohumlanan tümcelerinin gerisinde...
farzedişlerinin susmaz yenilgisinde..
ve közlerin dökülürkn bir bir bağrından...
tut!
sadece kendi kulluğunda
ol!
sadece enkazın ortasındaki papatya
ve sus!
sadece boş kutuların dibine
hiç!
heplerin dairliğinde...
sana dair
bana dair
ve aşka dair
nerde kalmıştık?

ergenlik sancıları-1


şöyle bir bakınca uzaktan öylece duran kristal bir kasesin ey hayat.daha düşünemeden nasıl dolduracağımı içini elime almak istiyorum bir hevesle seni.dokunuyorum avuçlarıma yerleşemeden paramparça oluveriyorsun.o anda anlıyorum aslında hiçbir zaman bütün olmadığını.herbir parçan ayrı taraflara dağılıyor.ayaklarımın altında hissediyorum tüm acını. batıyorsun ve kanatıyorsun.binlerce küçük yarık ayağımda.acıtmayan parça yok ki.ne huzur,ne dostluk,ne aşk,ne paylaşım,ne sevgi,ne...ne...ne...şeklin yok,rengin yok,tadın yok.sadece acıların,acımaların ve acıtmalarınla varsın.yine de varsın ve olmak zorundasın.varsan beni de varediyorsan yani sürecimi sen belirliyorsan kavramak gerekli çözüm ilüzyonunun yoksunluğunu.iki temel direğin var neden ve sonuç.bunlar arasında gidip geliyorsun.bu kadar basitsin.üstüne çıkmak ya da altına gerilemek zor yine de.seninle oynayabilirim.ama bu oyunda kazanmak ve kaybetmek için çelik gibi güce sahip olmam yetmez.gücün ta kendisi olmalıyım.